2 Temmuz 2012 Pazartesi

Kamome shokudô

Kamome shokudô ShoKamome shokudôJapon kadın yönetmen Naoko Ogigami, geç tanıştığım ama hemen haftasonunda peşpeşe Kamome shokudô / Kamome Diner / Ruokala Lokki / Kamome Lokantası ve Megane / Glasses / Gözlük filmlerini izleyip, sevdiğim yönetmenler arasına usulca yerleşen bir yönetmen oldu.
Naoko Ogigami, Yôko Mure’nin romanından senaryolaştırdığı 2006 yapımı Kamome shokudô / Kamome Diner / Ruokala Lokki / Kamome Lokantası filmi gözlerinize, ruhunuza dokunan, huzur veren bir film, üstelik bir diğer sevdiğim Fin yönetmen Aki Kaurismäki’den hoş etkilenmeler taşıyor, bir uçtan bir uca Ural – Altay dil ailesine mensup iki ülkeyi, Japonya ve Finlandiya’yı bir araya getiriyor. Bir kadın yönetmene ait olup hem kadınlarla hem de muhteşem Japon mutfağıyla bezeli bir film olması da ayrıca çok güzel.
Yönetmen filminin çekiminde mekan olarak halihazırda başka bir adla lokanta olan hoş bir mekanı seçmiş. Sachie adında genç bir Japon kadın var ana karakter olarak filmde ve Helsinki’de sakin bir caddede açtığı aydınlık tasarımlı, sıcaklık yayan lokantası ile geleneksel Japon tatlarını Finler'e sevdirmeyi amaçlamış, Finler'in basit ama güzel yemekleri seveceğini düşünmüş. Sachie’nin yolunun neden Helsinki’ye düştüğünü bilmiyoruz, film boyunca da öğrenemiyoruz. Kamome Japonca martı demek. Sachie’nin “Martı” adını verdiği bir yılı aşkın süredir açık olan lokantasına sürekli vitrinden bakan ama bir türlü içeri girmeyen Finler'e doğrusu oldukça kızıyorsunuz izleyici olarak. “Girin ve sağlıklı yemeklerin tadına bakın, bir daha vazgeçemeyeceksiniz” diye ekranın ardından sesinizi duyurmak istiyorsunuz ! Merakla bekliyoruz ama bir türlü olmuyor ve dükkan hep boş kalıyor. Sachie her sabah geliyor, bütün gün müşteri gelmesini bekliyor ve kimse gelmeyince kapatıp lokantasını evine dönüyor. Günler hep bu şekilde monoton geçerken bir sabah içeri giren aydınlık yüzlü bir Fin genci kahve isteyiveriyor Sachie’den ! (Hemen bir not, tüm diğer İskandinav ülkerinde olduğu gibi Finler kahve çok içer.) Bu gencin kahve dışında bir merakı daha var, koyu bir manga (Japonca çizgi roman) – anime (Japonca çizgi film) hayranı ve Japonca öğreniyor. Sachie’ye Gatchaman (bir anime kahramanı)’nın şarkısını bilip bilmediğini soruyor ve Sachie’nin aklına sokuyor hatırlayamadığı şarkıyı…Gittiği kitapevinde başka bir Japon gören Sachi hemen yanına yaklaşıp Gatchaman’ın şarkısını bilip bilmediğini soruyor sudan çıkmış balık gibi etrafına bakınan Japon kadına. Böylelikle Midori ile tanışıyoruz. Bir gün haritanın üzerine gözlerini kapatıp parmak basan ve parmağı Finlandiya’ya isabet edince kalkıp Helsinki'ye gelen şaşkın Midori. Ne Helsinki'de ne kadar kalacağını biliyor, ne de ne yapacağını. Sachi hemen yardıma yetişiyor ve “Gatcahaman’ın şarkısını bilen biri kötü olamaz” düşüncesiyle evini açıyor Midori’ye. Bedavaya kalamam diyen Midori lokantada Sachie’nin yardımcısı oluyor. Filmin üçüncü Japon’u Masako adındaki karakterin ise Finlandiya’yı televizyonda gördüğünü öğreniyoruz. Hayali gitar yarışmasında Finler'in bu tür oyunları çok ciddiye aldıklarını fark edip, hep sakin ve huzurlu görünen insanların ülkesini ziyaret etmeye karar vermiş Masako. Kenti gezerken de Sachie’nin lokantasına yolu düşmüş.
Birbirinden ilginç, hoş üç Japon kadının ardından biraz da Fin karakterlere gelelim. Sachie’nin ilk müşterisi olan Tommi adındaki Fin genci lokantası açık olduğu sürece kahvesini ücretsiz içmekle ödüllendiriyor. Düzenli olarak her sabah uğruyor Tommi lokantaya ama kimseyi getirmiyor beraberinde. Hiç arkadaşı olmadığını düşündürtüyor izleyene. Sonra lokantaya gelip kahve ısmarlayan Matti adında tuhaf bir adamla tanışıyoruz. Sachie’nin kahvesinden bir yudum alıp, “daha iyi olabilir” diyerek Sachie’ye en iyi kahve yapmayı öğretecek olan adam bu. “Kahveyi koyup yavaşça parmağını bastırıyor adam ve “kopi luwak” (Dünya'nın en pahalı kahvesinin adı) diyor… Bundan sonra Sachie de “kopi luwak” diyerek kahvesini hazırlıyor. Lokantayı bir yıla yakın süre vitrinden seyredip içeri girmeye cesaret edemeyen 3 Fin kadın günün birinde tarçınlı rulo kokusuna dayanamayıp içeri girince işte diyorsunuz şeytanın bacağı kırıldı, işler yoluna girecek lokantada...
Tarçınlı rulo demişken filmdeki yemeklerden bahsetmemek olmaz. Neden onigiriyi (pirinç topları) ana yemek olarak seçtiği sorusuna Sachie “Japonların geleneksel, ruha dokunan tadı” diyor. Filmde onigiri yapılan her sahne gerçekten inanılmaz güzellikteydi. OnigiriOnigiri
Kamome Lokantası İstanbul'da olsaydı, müdavimlerinden biri olurdum kesinlikle! Yaşasın ruha dokunan Japon mutfağı!